Depresif Bozukluk ve Türleri
- drmustafagurcan112
- 18 Haz
- 9 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 31 Tem
Depresyon, dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen ciddi bir ruh sağlığı sorunudur. Psikiyatrideki uzmanlar, bu konuda derinlemesine bir anlayış geliştirmiş ve etkili tedavi yöntemleri üzerine araştırmalar yapmaktadır. Depresyon, genellikle sürekli üzüntü, umutsuzluk, ve ilgi kaybı gibi belirtilerle kendini gösterir ve bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir.

1. Depresif Bozukluk ve Depresyon Türleri
Depresif bozukluklar, bireylerin duygu durumlarında, düşünce süreçlerinde, davranışlarında ve fiziksel sağlıklarında belirgin değişikliklere yol açan yaygın ruhsal hastalıklardır. Bu bozukluklar, günlük yaşamı, sosyal ilişkileri ve iş/okul performansını olumsuz etkileyebilir.
1.1. Majör Depresif Bozukluk
Majör Depresif Bozukluk, halk arasında "klinik depresyon" olarak da bilinen, bireyin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen, yoğun ve sürekli bir üzüntü haliyle karakterize edilen bir duygudurum bozukluğudur.
DSM-5 Tanı Kriterleri
Majör Depresif Bozukluk tanısı için, en az iki hafta süreyle, hemen her gün günün büyük bir bölümünde aşağıdaki belirtilerden beşinin (veya daha fazlasının) bulunması gerekmektedir. Bu belirtilerden en az birinin ya depresif duygudurum ya da ilgi/zevk kaybı olması zorunludur.[2, 3]
Tablo 1.1: Majör Depresif Bozukluk DSM-5 Tanı Kriterleri
Belirtileri ve Klinik Görünüm
Majör depresif bozukluk, bireyin kendini mutsuz, üzgün veya boşlukta hissetmesiyle karakterize edilir.[2, 4, 5] Bu durum, önceden zevk alınan aktivitelerden artık zevk alamama (anhedoni) ile birlikte görülür.[2, 4, 5] Enerji düşüklüğü, sürekli yorgunluk ve bitkinlik hissi yaygındır.[2, 4, 5] Uyku düzeninde bozulmalar (uykusuzluk veya aşırı uyuma) ve iştah/kilo değişiklikleri gözlenebilir.[2, 4, 5] Kişi kendini değersiz, suçlu veya çaresiz hissedebilir, konsantrasyon güçlüğü ve odaklanamama yaşayabilir.[2, 4, 5] En ciddi belirtilerden biri ise ölüm düşünceleri ve intihar eğilimidir.[2, 4, 5]
Depresyonun belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir.[2] Örneğin, bazı bireylerde iştah azalması ve uyku sorunları görülürken, "atipik depresyon" olarak adlandırılan bir türde tam tersi, çok uyuma, iştahın artması ve kilo alma gibi belirtiler gözlenebilir. Bu tip depresyon kadınlarda daha fazla görülmektedir.[2, 5]
Çocuklarda depresyonun tanısı koymak daha güç olabilir. Çocuklarda iştahsızlık, sinirlilik, uyku problemleri, gece kabusları, yeni oluşan dikkatsizlik, öğrenme zorluğu ve unutkanlık, utangaçlık, hırçınlık, içe kapanma ve sosyalliğin azalması gibi belirtiler görülebilir.[4, 6] Gençlerde ise oyunlara, arkadaşlara veya ilgi duyulan aktivitelere karşı isteksizlik, aşırı hassasiyet, sık ağlama veya öfke patlamaları da belirtiler arasında yer alabilir.[4] Bu durumlar, çocuk ve gençlerin akademik ve sosyal işlevselliğini olumsuz etkileyebilir.
Majör depresyonun 12 aylık yaygınlığı %6.6, yaşam boyu yaygınlığı ise %16.2 olarak bildirilmektedir. Hastalığın yaşam boyu riski erkeklerde %8-12, kadınlarda ise %20-26'dır. Tek bir depresif epizot geçiren hastaların %50-60'ı ikinci bir epizot, iki depresif epizot geçirenlerin %70'i üçüncü bir epizot, üç depresif epizot geçirenlerin %90'ı ise dördüncü bir epizot yaşayabilir.[5] Bu veriler, majör depresyonun sadece akut bir kriz anı olmadığını, aksine uzun vadeli bir yönetim gerektiren ve tekrarlama eğilimi yüksek bir rahatsızlık olduğunu göstermektedir. Bu durum, tedavinin sadece mevcut semptomları gidermekle kalmayıp, aynı zamanda gelecekteki nüksleri önlemeye yönelik uzun vadeli stratejileri de içermesi gerektiğini vurgular.
Depresyonun belirti spektrumunun geniş olması ve kişiden kişiye farklılık göstermesi, doğru tanı koymayı zorlaştırabilir. Örneğin, çocuklarda depresyonun yetişkinlerdeki gibi tipik "üzüntü" haliyle değil, daha çok sinirlilik, içe kapanma veya akademik sorunlarla kendini göstermesi, ebeveynlerin ve öğretmenlerin durumu fark etmesini geciktirebilir. Bu durum, halkın depresyonu "sürekli üzgün olmak" gibi tek bir kalıba sığdırmasının yanlış olduğunu gösterir. Farklı semptom sunumları, bireylerin kendi durumlarını tanımalarını ve yardım arayışlarını geciktirebilir. Web sitesi içeriğinde bu çeşitliliğin vurgulanması, okuyucuların kendilerini veya sevdiklerini daha doğru bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olacaktır.
1.2. Kalıcı Depresif Bozukluk (Distimi)
Kalıcı Depresif Bozukluk, yaygın olarak "Distimi" veya "kronik depresyon" olarak bilinen, majör depresif bozukluğa göre daha hafif ancak daha uzun süreli ve kronik bir depresyon türüdür.
DSM-5 Tanı Kriterleri
Kalıcı Depresif Bozukluk (Distimi) tanısı için, yetişkinlerde en az 2 yıl, çocuk ve ergenlerde ise en az 1 yıl süreyle, zamanın yarısından fazlasında depresif duygudurumun olması gerekmektedir.[3, 7, 8] Bu süre zarfında, belirtilerin görülmediği 2 aydan daha uzun bir dönem olmamalıdır.[3, 8] Bu depresif duyguduruma ek olarak, aşağıdaki belirtilerden en az ikisinin bulunması gerekir [7, 8]:
Tablo 1.2: Kalıcı Depresif Bozukluk (Distimi) DSM-5 Tanı Kriterleri
Belirtileri ve Klinik Görünüm
Distimi, bireyin uzun süreler boyunca üzüntü, içe kapanıklık, melankoli, sevinçten yoksunluk ve kişisel yetersizlikten dolayı endişe durumlarını hayatında alışkanlık haline getirmesi süreci olarak tanımlanan kronik bir depresyon durumudur.[7, 8] Semptomlar genellikle majör depresyondakine benzerdir ancak daha hafif şiddette seyreder ve sürekli devam eder.[7] Kişiler bazen kendilerini iyi hissedebilirler, ancak bu iyi ruh halleri genellikle 2 aydan uzun sürmez.[7, 8] Gün içinde aktivitelere ilgi duyulmaması, sinirlilik hali (özellikle çocuk ve ergenlerde moral bozukluğundan daha belirgin olabilir), fiziksel yorgunluk, kendine güvensizlik, konsantrasyon ve karar verme sorunları, umutsuzluk hissi yaygın belirtilerdir.[7]
Distiminin belirtileri majör depresyona göre daha hafif seyrettiği ve uzun süreli olduğu için, bireyin kendisi ve çevresi tarafından fark edilmesi zorlaşabilir. Bu durum, kişilerin kronik mutsuzluğu "kişilik özelliği" veya "hayatın normal bir parçası" olarak algılamasına yol açabilir, bu da tanı ve tedavi arayışını geciktirir. Bu durum, kronikleşmiş düşük ruh halinin ve sürekli devam eden hafif semptomların da psikiyatrik bir bozukluk olabileceği gerçeğini vurgular. Bireylerin "ben hep böyleyim" düşüncesiyle profesyonel yardım almaktan çekinmelerinin önüne geçmeye yardımcı olmak önemlidir.
Kişinin belirtileri hem distimik bozukluk hem de majör depresif bozukluk kriterlerini karşıladığı durumlara "çifte depresyon" (double depression) adı verilmektedir.[8] Bu durum, distiminin sadece hafif bir durum olmadığını, aynı zamanda daha şiddetli depresif ataklara zemin hazırlayabileceğini gösterir. Çocukluk ve ergenlik döneminde distimi belirtileri başlayan çocuklarda ileriki yaşlarda sıklıkla majör depresyon görülebilmektedir.[8] Bu nedenle, distimi tanısı alan veya distimi şüphesi olan bireylerin düzenli takip ve tedaviye devam etmelerinin önemi büyüktür. Tedavinin sadece mevcut semptomları değil, aynı zamanda gelecekteki daha ağır epizotları önlemeyi de hedeflemesi gerektiği unutulmamalıdır. 1.3. Premenstrüel Disforik Bozukluk
Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDD), adet döngüsünün belirli bir fazında ortaya çıkan, yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen şiddetli duygusal ve fiziksel belirtilerle karakterize edilen bir duygudurum bozukluğudur. DSM-5'te depresif bozukluklar içinde ayrı bir tanı olarak yer almaktadır.[9]
DSM-5 Tanı Kriterleri
Premenstrüel Disforik Bozukluk (PMDD) tanısı için, adet döngüsünün luteal fazında (adet başlamadan önceki hafta) belirgin duygudurum belirtilerinin ortaya çıkması ve adetin başlamasıyla birlikte bu belirtilerin düzelmesi gerekmektedir.[9, 10] Belirtiler, en az iki adet döngüsü boyunca prospektif olarak gözlemlenmeli ve klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya veya işlevsellikte düşüşe neden olmalıdır. Aşağıdaki belirtilerden en az beşinin bulunması gerekir ve bunlardan en az birinin ilk dört maddeden (duygusal değişkenlik, öfke/irritabilite, depresif duygudurum, anksiyete) olması zorunludur [9, 10]:
Tablo 1.3: Premenstrüel Disforik Bozukluk DSM-5 Tanı Kriterleri
Belirtileri ve Klinik Görünüm
PMDD, adet döngüsüyle ilişkili olarak ortaya çıkan şiddetli duygusal ve fiziksel belirtilerle karakterizedir. Bu belirtiler arasında ani ruh hali değişimleri, aşırı sinirlilik, depresif ve umutsuz hissetme, yoğun kaygı ve gerginlik yer alır.[9, 10] Günlük aktivitelere karşı ilgi azalması, odaklanma sorunları, yorgunluk, iştah değişiklikleri ve uyku problemleri de sıkça görülür.[9, 10] Fiziksel olarak memede hassasiyet, şişkinlik ve kas ağrıları gibi belirtiler de eşlik edebilir.[9, 10] Bu belirtiler, kadının yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve iş, okul veya sosyal yaşamında belirgin düşüşlere neden olabilir.
PMDD'nin belirtileri adet döngüsüyle ilişkili olarak ortaya çıkıp düzeldiği için, bu durum bazen majör depresyon veya bipolar bozukluk gibi diğer duygudurum bozukluklarıyla karıştırılabilir. Ancak PMDD'nin temel özelliği, semptomların döngüsel ve belirli bir zaman diliminde (luteal faz) görülmesidir. Bu döngüsellik göz ardı edildiğinde yanlış tanı konulabilir. Bu durum, kadınların adet döngüsüyle ilişkili yaşadıkları yoğun duygusal ve fiziksel zorlukların "normal" kabul edilmemesi gerektiğini vurgular. Toplumda bu tür belirtilerin "kadınlık hali" olarak geçiştirilmesi yerine, profesyonel yardım arayışının teşvik edilmesi önemlidir. Kadınların bu döngüsel belirtileri takip etmeleri ve bir uzmana danışmaları konusunda farkındalık yaratılması, doğru tanıya ve uygun tedaviye ulaşmalarını sağlayacaktır.
Risk faktörleri arasında hormonal değişiklikler, endokrin bozukluklar, ailede premenstrüel sendrom öyküsü ve depresyon veya duygudurum bozukluğu öyküsü bulunmaktadır.[9]
1.4. Yıkıcı Duygudurum Düzenleyememe Bozukluğu
Yıkıcı Duygudurum Düzenleyememe Bozukluğu (DMDD), çocukluk ve ergenlik döneminde görülen, kronik ve şiddetli irritabilite ile tekrarlayan öfke nöbetleriyle karakterize edilen bir bozukluktur. DSM-5'te yeni bir tanı kategorisi olarak sunulmuştur.[11]
DSM-5 Tanı Kriterleri
Yıkıcı Duygudurum Düzenleyememe Bozukluğu (DMDD) tanısı için, çocuklarda kronik olarak huzursuzluk, şiddetli, tekrarlayan ve sık gerçekleşen öfke nöbetleri ile karakterizedir.[11] Bu öfke patlamaları, gelişim düzeyine uygun olmayan bir şiddette ve ortalama olarak haftada üç veya daha fazla kez meydana gelir.[12] Öfke patlamaları arasındaki ruh hali, günün büyük bir bölümünde sürekli olarak sinirli veya kızgınlık gösterme ile belirlidir ve başkaları tarafından gözlemlenebilir.[12]
Tablo 1.4: Yıkıcı Duygudurum Düzenleyememe Bozukluğu DSM-5 Tanı Kriterleri
Belirtileri ve Klinik Görünüm
DMDD, çocuklarda ve ergenlerde görülen, kronik ve şiddetli irritabilite (hafif uyarılara karşı şiddetli cevap verme) ile karakterize bir bozukluktur.[12] Temel belirtiler, gelişim düzeyine uygun olmayan şiddetli ve tekrarlayan öfke nöbetleridir.[11, 12] Bu öfke nöbetleri dışında da çocuklar genellikle sinirli ve huzursuz bir yapıdadır, duygularını düzenlemede zorluk yaşarlar.[11] Öfke patlamaları tek bir ortama özgü değildir; okul, ev veya sosyal çevrede de herkese karşı gelişebilir.[11]
DMDD'nin DSM-5'te yeni bir tanı olarak yer alması, çocukluk çağındaki kronik ve şiddetli irritabilitenin ayrı bir klinik durum olarak ele alınması gerektiğini vurgular. Bu durum, daha önce bipolar bozukluk gibi daha ağır tanılarla karıştırılabilen çocukların doğru tanı almasını sağlar.[13] Yanlış tanı, uygunsuz tedaviye ve çocuğun gelişimini olumsuz etkileyen sonuçlara yol açabilir. Bu durum, ailelere ve eğitimcilere yönelik olarak, çocuklardaki sürekli öfke ve sinirliliğin sadece "yaramazlık" veya "kişilik özelliği" olmadığı, altında yatan bir ruhsal bozukluğun olabileceği mesajını verir. Erken ve doğru tanı, çocuğun uzun vadeli gelişimini desteklemek için kritik öneme sahiptir.
Ayırıcı tanıda, DMDD'nin temel özellikleri olan öfke patlamaları ve sinirlilik, bazen diğer psikiyatrik bozukluklara sahip olan çocuklarda ve ergenlerde de görülebilir. Özellikle bipolar bozuklukla karışabilir, ancak DMDD'de mani veya hipomani epizotları görülmez.[13]
1.5. Diğer Depresyon Türleri (Kısa Bilgi)
Depresif bozukluklar spektrumu geniştir ve majör depresif bozukluk ile distiminin yanı sıra farklı klinik özellikler gösteren başka türleri de bulunmaktadır. Bu türler genellikle belirli durumlar veya mevsimlerle ilişkilidir:
· Mevsimsel Depresyon: Belirtilerin her sonbahar ve kış aylarında ortaya çıkıp ilkbahar ve yaz aylarında düzelmesiyle karakterizedir.[5] Bu durum, özellikle güneş ışığının azaldığı dönemlerde ortaya çıkan ruh hali değişiklikleriyle ilişkilidir.
· Peripartum Depresyon: Belirtilerin gebelik sırasında veya doğumdan sonraki ilk bir ay içinde ortaya çıkması durumudur.[5] Bu tür, annelikle ilgili hormonal ve psikososyal değişikliklerle bağlantılıdır ve annenin hem kendi sağlığını hem de bebeğiyle olan ilişkisini etkileyebilir.
· Anksiyeteli Depresyon: Sakinleşememe, kaygılar nedeniyle konsantrasyon güçlüğü ve kontrolü kaybetme hissi ile belirginleşir. Bu tür depresyonda intihar riski daha yüksek olabilir ve prognozu daha olumsuz seyredebilir.[5]
· Endojen (Melankolik Özellikli) Depresyon: Çevresel koşullar değişse bile semptomların düzelmemesi, sabah erken uyanma ve kötü hissetme gibi şikayetleri içerir.[5] Bu tür, genellikle biyolojik faktörlerin daha baskın olduğu düşünülür.
Depresyonun farklı türlerinin varlığı, her depresyon vakasının aynı olmadığını ve tedavi yaklaşımının bireyin spesifik semptomlarına ve yaşam koşullarına göre uyarlanması gerektiğini gösterir. Örneğin, mevsimsel depresyon için ışık terapisi gibi özel yaklaşımlar gerekebilir. Bu çeşitliliğin vurgulanması, halkın depresyonu daha geniş bir perspektiften anlamasına yardımcı olur ve "depresyon" etiketinin tek bir anlam taşımadığını gösterir. Bu, bireylerin kendi deneyimlerinin benzersizliğini kabul etmelerini ve daha spesifik yardım aramalarını teşvik edebilir.



Yorumlar